24 Eylül 2015 Perşembe

Cesaret mi, gerçek mi?



“Truth or dare you Shorty!”
“Stop calling me shorty! I am not short. I am just eleven which means I will get taller. Bu arada niye İngilizce konuşuyorsun benimle sen? Türkçe bildiğini biliyorum. Marika'yla konuşurken duydum. Koskoca bir yalancısın sen. Artık seninle oynamak istemiyorum.”
“Ben? Yalancı?”
“Kes şunu! Bundan daha iyi konuşuyorsun.”
“Ben yalancı değilim İda!”
“Evet yalancısın. Türkçe bilmediğini söyledin bana.”
“Hayır söylemedim çünkü sen sormadın.”
“Arggghhh! Gıcıksın ! Evet sormadım çünkü Avustralya'dan geliyorsun ve İngilizce konuşmaya başlayınca ben de devam ettim.”
“Yani ben yalancı değilim. Sormadığın için söylemediğim bir şey yüzünden bana yalancı diyemezsin."
“Hayır diyebilirim. Hani hazine vardı bodrumda? Sen gitmeden bulacaktık. İki gün var gitmene ve hiç bir şey bulamadık.”
“Bak işte! Kendin söyledin daha iki günüm var. Yani henüz bana yalancı diyemezsin!”
“Arrggghh! Senden nefret ediyorum Eugene!”
“İşte asıl yalancı sensin. Benden nefret etmiyorsun Shorty! Hatta büyüyünce beni seveceksin bile!”
“Saçma!” diye avazım çıktığı kadar bağırmak istemiştim ama bağıramamıştım. Kıpkırmızıydım. Yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. Utançtan ölebilirdim. Yakalanmış gibi hissediyordum. Bu çocuk aklımı okuyordu resmen.Yerin dibine girmek istedim o an. Ama böyle bir şeyin mümkün olamayacağını biliyoruz değil mi Adeliko? Kaçmak istedim ama onu da yapamadım.“Eugene Türkçe biliyoooooooor! “diye bağırdım onun yerine. Konuyu ona döndürmek daha mantıklı gelmişti. Mahallenin bütün çocukları etrafımızdaydı şimdi. İskender günlerdir sormak istediği bütün soruları peş peşe sıralamaya başlamıştı bile. Herkes bir şey soruyordu hep bir ağızdan. Sokaklarda koalalar var mıydı gerçekten,pat diye vahşi hayata ait bir hayvan çıkabiliyor muydu öylece dedikleri gibi. buraları sevmiş miydi falan filan. Fırsat bu fırsat, koşar adım uzaklaşmalıyım diye düşündüm. Bodrumun merdivenlerden inmeye başladım. Merdivenler bitmişti ki arkamdan bir ses;
“Sana bir soru sordum Shorty” dedi.
“Bana Shorty demeyi keser misin sen? Ne sorduğunu hatırlamıyorum bile ayrıca! “
“Bence hatırlıyorsun ama korkak olduğun için oynamıyorsun!”
“Korkak mı?Ben mi?”
“Evet! Sen! Hep gerçek diyorsun. Cesur bir kız olsan cesaret dersin. Her gün oynuyoruz ama sen hiç cesaret demedin”
“Çünkü asıl olan gerçektir çok bilmiş Avustralyalı Uzun!”
“Cesur olmazsan gerçeği asla bulamazsın Türkiyeli Kısa!”
“Eugeeeeneeeeeeeeeeeeee! I hate you!”
“Nope mate. You love me and you will love me more! Trust me!”
“Noooooooo!”
“Tamam huysuzluğu bırak da son kez oynayalım hadi. Cesaret mi gerçek mi?”
Bir şey planlıyordu kesinlikle .Öyle emindim ki. Ama gerçek diyemezdim. Tabii ki de bir korkak değildim ve bunu bu Avustralyalı Uzun da öğrenmeliydi artık.
“Cesaret! Dare! Anladın mı ? Dare!”
“ Wowww... Bugünü hiç unutmayacağız Kısa ,biliyorsun değil mi?”
“Kitap gibi konuşmayı keser misin sen önce bi'? Unutmayacağız denmez, öyle unutmıcaz der geçersin! Unutmayacağız ne? Ayrıca ben zaten hiç bir şeyi unutmam. Beni dinlemiyo musun sen? Anlattım o kadar sana ezik oyununu. Her neyse cesaret diyorum! Ne istiyorsun?”
Hiç düşünmeden “Elindekini!” dedi.Sözü havada bıçak olup kalbimi delmişti resmen.
“Ne!?!?!?!? Çıldırdın mı sen?  Fazla ileri gidiyorsun! Bu kadarı fazla!Elimdeki olmaz!”
Deliye dönmüştüm. Bütün planı bu muydu yani? 
“Hayır!Olmaz! Başka bir şey söyle!”
“Kuralları değiştiremezsin. Ada'yla kuralları değiştiriyor muydunuz?”
“ Hayır Eugene! Olmaz! Elimdeki olmaz! Cesaretimi Ada'yla sınayamaya kalkma!”
“Biliyordum!” deyip o muhteşem dudaklarını yaya yaya güldü alaycı alaycı.
“Biliyordum ne demek? Ne demek istiyosun sen?”
“Korkak olduğunu biliyordum. Söylemiştim sana!”
“Korkak değilim ben! Ama bu olmaz! Bu hiç adil değil!”
“Hayat adil mi sanıyorsun sen İda? Daha dün sen anlatmıyor muydun Ada'dan bahsederken...Hayat hiç adil değil demiyor muydun? Hayat adil değil ve bir korkak için asla adil olmaz. Cesur olursan belki. Ama anlaşılan olamıyorsun!”
Donup kalmıştım. Nasıl köşeye sıkıştırmıştı beni. Boğazım yırtılana dek çığlık atmak istiyordum ama bodrumun inşaatında olduğumuz anlaşılırsa bütün çabamız boşa gider, annem beni parçalar ve Marika dahi beni kurtaramazdı bu defa. Onun yerine elimi sıkabildiğim kadar çok sıktım ve “O zaman son kez ben de sorucam sana!”dedim.
“Deal!Anlaştık!”dedi.
“Cesaret mi gerçek mi?”
Kocaman bir kahkaha attı ve “İda ? Ne zaman gerçek dedim ben? Cesaret!”dedi gürültülü bir kahkahayla. .Ben de içimden gülüyordum çünkü şimdi söyleyeceğimi duyunca benden o deniz kabuğunu istemekten vazgeçecekti ve bu defa ben yerlere yata yata gülecektim.
“Sana bu deniz kabuğunu veririm. Al işte veriyorum!”deyip uzattım. Elimi öyle çok sıkmıştım ki kan içindeydi.Deniz kabuğunu aldı,baktı ve üzerindeki kanı temizledi. Bir eliyle deniz kabuğunu diğer eliyle eline bulaşmış kanımı göstererek “Aferin Kısa! İşte bu hem gerçek hem de cesaret. Doğruyu söylemem gerekirse bu kadarını beklemiyordum. Özür dilerim!”
“Sorun değil Uzun! Şimdi sıra bende!”
“Tamam! Bekliyorum!”
“Onu bana geri getir!”
“Tamam!”
“Ne?”
“Tamam!”
“Tamam ne Eugene? Ne zaman getireceksin? Bu mümkün değil! İki gün sonra gidiyorsun!  Arggghhhh çıldırıcam! Ne zaman getireceksin? Benimle oynayıp durma.Artık eğlenceli olmaktan çıktı bu!”
“O zaman zamanını da söyleseydin İda!”
“Tamam söylüyorum. Yarın getir! Evet!Yarın getir!”
“Artık çok geç İda! Bir şansın vardı ama sen zamanını söylemedin. Kuralları biliyorsun!”
“Kurallardan nefret ediyorum!”
“Ben de karnabahardan ama var !”
“Komik değildi!”
“Kabul et!Komikti”
“Eugene yalvarırım geri ver onu bana! Lütfen! Benim için ne demek olduğunu biliyorsun. Bu gerçekten haksızlık!”
Bir adımda burnumun dibine kadar girdi , gözümün içine baktı. Bir saniye falan sürmüştür ama ben babam gönül işlerinden ne kastediyordu ve Ada İskender ayağına taş düşürünce niye o kadar yaygara kopardı o an anladım. Gözlerini gözümden ayırmadan omuzlarımı tutup beni etrafımda döndürdü “Yere bak İda!”dedi. Yere baktığımda hayatımda gördüğüm en büyük resmin üzerinde duruyordum. Koskoca bir minyatür vardı yerde. Elinde asasıyla bir kraliçe minyatürü. Bütün yaz aradığımız hazinenin üzerindeydik. Kulağıma eğildi.

“İda, ben yalancı değilim. Sana bunu geri getireceğim. İnan bana!” dedi.V


Adel Burada Yaşamıyor ya da Tam Annemin Hayalindeki Kızım,
meybaz, 2015




2 yorum: